-->
  • BEBEK VE ÇOCUKLARDA BESİN ALERJİLERİ

    Alerji, vücudun yabancı olarak tanıdığı solunan, yenen, iğne ile enjekte edilebilen veya deriye, akciğerlere doğrudan temas eden maddelere karşı oluşan, vücudun savunma mekanizmasının aşırı çalışma halidir. Besinlerin neden olduğu düşünülen her türlü olumsuz etkiyi besin alerjisi olarak tanımlamak, toplumda oldukça yaygın ama her zaman doğru olmayan bir tanımdır.

  • BEBEKLERDE KATI GIDALARA GEÇİŞ

    Yaşamın ilk iki yılı, büyümenin ve gelişmenin en hızlı olduğu dönemdir. Bu dönemde doğru beslenmenin ileri yaşlara da yansıyan önemli etkileri vardır. Katı gıdalara başlama zamanı 4. aydan önce olmamalı, katı gıdalara geçiş zorlanacağından 6. aydan sonraya da bırakılmamalıdır. Çocukların çiğneme becerisi 4. aydan önce gelişmez. Bebeklerin emmeden ağızlarını kapalı tutarak çiğneme ve yutmadan oluşan yemek yeme davranışını öğrenmeleri zaman alır.

  • ÇOCUKLARDA BALIK YAĞI KULLANIMI

    Omega-3 yağ asitleri vücutta sentezlenmedikleri için mutlaka besinlerle dışarıdan alınmalıdır. Balıklardaki yağ oranı ile yağ asitlerinin dağılımı türlere, vücut bölgelerine, beslenmeye, avlanma avlanma mevsimine ve cinsiyet gibi çeşitli faktörlere bağlı olarak değişebilir. Buna göre balıklardaki yağ oranı % 1 ile % 20 arasında olabilir. Kabuklu deniz ürünlerinde ise yağ oranı % 1’den daha az miktarda bulunur.

  • KANSERLİ ÇOCUKLARDA BESLENME

    Sindirim sistemine radyasyon tedavisi uygulanması, sık aralıklarla kemoterapi verilmesi, büyük karın ameliyatları, hastalık evresinin ilerlemiş olması ve çocuğun aile ve sağlık kurumu desteğinden yoksun olması malnütrisyon gelişiminde risk faktörlerini oluşturur. Bunların yanı sıra, psikolojik nedenlerle ya da kemoterapötik ajanların veya eşlik eden enfeksiyonların etkisiyle gelişen iştahsızlık besin alımını azaltır.

  • ÇOCUKLARDA BESLENME BOZUKLUKLARINDA ORTAYA ÇIKAN BELİRTİLER

    Genelde beslenme bozukluğu sıklıkla aylar veya yıllar boyunca yavaş yavaş gelişmektedir. Vücudun besleyici madde stoğu tükendikçe hücresel düzeyde değişiklikler oluşmaya başlayarak biyokimyasal süreçleri olumsuz etkileyebildiği gibi vücudun enfeksiyonlarla savaşma kabiliyetini zayıflatır. Zamanla vücutta çeşitli belirtiler ortaya çıkmaya başlar.

  • ÇOCUKLARDA ÇÖLYAK HASTALIĞI

    Çölyak Hastalığı ince bağırsağın, GLUTEN adlı proteine karşı ömür boyu süren ve kronikleşen alerjisi, hassasiyetidir. Buğday, Arpa, Çavdar ve Yulaf gibi tahıllar GLUTEN içerir. Alınan gıda, ince bağırsakta bileşenlerine ayrıştırılıp bağırsak mukozası üzerinden kana karışır. Vücudumuzun yeterince gıda alabilmesi, ince bağırsakta çok sayıda bulunan ve VİLLUS çıkıntıları olarak adlandırılan kıvrımlar tarafından sağlanır. Çölyak Hastaları glutenli yiyecekler tükettiklerinde bağırsak mukozasında alerji nedeniyle villus çıkıntıları ve kıvrımları tahrip olarak azalır ve küçülürler. Böylece bağırsak yüzölçümü gittikçe azalır ve alınan gıdalar emilemez hale gelir.

  • BEBEK VE ÇOCUKLARDA REFLÜ

    Mide içeriğinin istemsiz olarak geri kaçması sonucu ortaya çıkan reflü sanıldığı gibi sadece yetişkinlerde görülen bir hastalık değildir. Çocuklarda da çok sık görülen bir hastalık olup doğuştan ve sonradan olmak üzere iki çeşit reflü gelişebilir. Yeni doğmuş bir bebekte bile reflü görülebilir. Yenidoğan döneminde morarma, nesfes alamama ve kusmalarla ortaya çıkar. Bebeklerde reflü, yemek borusuyla mide arasındaki kapakçık sisteminin olgunlaşmamasıyla ilgilidir. Eskiden bu hastalığa tanı koyulamadığı için bilinmiyordu ve farklı tedavilerle çocuk iyileştirilmeye çalışılıyordu. Bebeklerde reflünün en belirgin belirtisi kusmadır. Bu kusmalar genellikle durdurulamayan, sürekli, her yemekten sonra olan kusmalardır.

Doç.Dr.E.Mahir Gülcan

Acıbadem Maslak, Acıbadem Dr.Şinasi Can Hastaneleri

Çocuk gastroenteroloji ve beslenme, çocuk endoskopi uzmanı

Çocuk yemek borusu, mide, bağırsaklar, karaciğer, safra kesesi, pankreas ve beslenme hastalıkları

Bebek ve çocuklarda beslenme hastalıkları


Beslenme, bebeklerin ve küçük çocukların günlük yaşamının önemli bir parçasıdır. Ebeveynlerin yaklaşık %25 ila %40’ı başta kolik, kusma, yavaş beslenme ve yemek yemeyi reddetme olmak üzere çocuklarının beslenme sorunları ile karşı karşıya olduklarını belirtmektedir. Bu beslenme sorunlarının bazıları geçici olsa da, yemek yemeyi reddetme gibi bazı sorunlar kalıcı olma eğilimindedir.

Bebeklik ve Çocukluk Döneminde Görülen Beslenme Sorunları Nelerdir?

Her çocuk beslenme sorunu yaşamaz ancak birçok çocuk bu sorundan muzdariptir. Bebeklik ve çocukluk döneminde karşılaşılan beslenme sorunlarını şu şekilde sıralamak mümkündür:

  • Memeyi veya Biberonu Reddetme

Memeyi veya biberonu reddetme, çeşitli nedenlerle meydana gelebilir ve kimi zaman geçici bir durumdur Ancak emme güçlüğü olan veya emmeyi beceremeyen bebeklerde bu durum, birçok rahatsızlığın ortaya çıkmasına neden olur: enfeksiyon, kalp-damar, sinir ve sindirim sistemi hastalıkları.

  • İshal/Kabızlık

İshal veya kabızlığa neden olan birçok durum vardır: aşırı beslenme, çocuğun kullandığı ilaçlar, süt alerjisi, yetersiz sıvı alımı, bağırsak hastalıkları vb. İshal veya kabızlık zaman zaman geçici olsa da kalıcı bir duruma döndüğü takdirde acilen bir hekime başvurmak gerekir.

  • Kusma

Kusma; aşırı beslenme, stresli ruh hali, bünyeye alerjik bir gıdanın tüketilmesi ile meydana gelebilir.

  • Karın ağrısı

Bebekliğin ilk aylarında oldukça sık görülür ve bebek bu durumdan oldukça rahatsızdır. Bebeklik döneminde meydana gelen karın ağrısının genellikle psikolojik nedenler sonucu ortaya çıktığı bilinmektedir. Doğum sonrasında annenin isteksiz tavırları, çocuğa yansır ve çocuk, huzursuz olduğu için stres, karın ağrısına dönüşebilir.

  • Büyüme geriliği

Çocukların belli bir yaşta belli kiloda ve boyda olması gerekir. Bu, gelişimsel sürecin belirlediği bir durumdur. Gelişim döneminde çocuğun beslenmesi oldukça önemlidir. İyi beslenmeyen bir çocukta büyüme geriliği en çok görülen problemdir.

  • Pika

Pika sendromunda, çocuk yenilebilir olmayan maddeleri yemeye çalışır. 18-24 ay öncesi bebekler etrafı keşfetmek için her şeyi ağızlarına götürmek isterler. Ancak bu durum kalıcı bir hale gelirse çeşitli enfeksiyonlar, zehirlenmeler veya sindirim sistemi hastalıkları ortaya çıkabilir.

  • İştahsızlık

İştahsızlık, yemek istememe veya az yemek yeme olarak bilinir ve çocukta büyüme geriliği gibi birçok sorunun meydana gelmesine neden olabilir.

  • Şişmanlık

Çocuğun, gelişimsel sürecine göre aşırı derecede kilo almasına şişmanlık denilir. Şişmanlık çocuğun hem sağlığını hem de psikolojisini yakından etkiler.

  • Bulimiya

Bulimiya, yemek yeme nöbeti olarak da bilinir. Kişi bir yandan aşırı yemek yemek isterken bir yandan da alacağı kilolardan endişe duyar.

Bebeklerde ve Çocuklarda Beslenme Bozukluğu Sonucu Ortaya Çıkan Sorunlar Nelerdir?

Yukarıda sözü geçen sorunların yanı sıra çocuklarda en sık görülen beslenme kaynaklı sorunlar şu şekilde sıralanabilir:

  • Yetersiz beslenme sonucu kansızlık,
  • Guatr,
  • Cücelik,
  • Zekâ geriliği,
  • Kalsiyum ve D Vitamini eksiklikleri,
  • Şişmanlık ve Obezite.

Bebeklerde ve Çocuklarda Beslenme Bozukluğu Belirtileri Nelerdir?

  • Kilo Kaybı

Yetersiz beslenme sonucu, çocuklarda en sık görülen belirti çocuğun kilo vermesi ve gelişim sürecine uygun olmayan bir kiloda kalmasıdır.

  • İştahsızlık

İştahsızlık da beslenme bozukluğunun en belirgin belirtilerinden biridir. Hatta birçok çocuğun beslenme bozukluğunun olduğunu anlamanın ilk yolu çocuğun iştahını gözlemlemektir. İştahsız bir çocuk; yemek yemek istemez, sürekli yorgun hisseder, dikkatini toplayamaz, sık sık rahatsızlanır ve bir hastalığı atlatması oldukça uzun sürer.

  • Büyümede Yavaşlama

Beslenme sorunu olan çocuk, akranlarına göre daha yavaş büyür. Gelişim evrelerini daha geç tamamlar. Bundan dolayı hem fiziksel olarak hem de mental anlamda yavaş gelişir.

  • Kolay Yorulma

Beslenme bozukluğu olan bir çocuk, yeterince enerji alamadığı için enerjik değildir. Akranlarının kolaylıkla yaptığı aktivitelerde çocuk, oldukça yorulur.

Bebeklerde ya da Küçük Çocuklarda Beslenme Bozukluğu nedir?

Çocukluk çağında en sık görülen beslenme ve yeme bozukluklarının birçok nedeni vardır. Bu bozukluklar şu şekilde sıralanabilir:

  • Ruminasyon Bozukluğu (Geri Çıkarma Bozukluğu)

Ruminasyon sendromu, tekrar tekrar çiğneme rahatsızlığı olarak da bilinir. Çocuk, yuttuğu yemeği geri çıkarır, tekrar çiğner ve tekrar yutar. Bu sorunun tedavisinde genellikle davranışsal terapi uygulanır.

  • Pika Sendromu

Pika, bir kişinin saç, toprak, kil gibi genellikle yiyecek olarak kabul edilmeyen şeyleri yeme alışkanlığıdır. Küçük çocuklar çevreyi keşfetmek için buldukları her şeyi ağzına götürür ancak bu davranışın sürekli hale gelmesi ciddi sıkıntılara yol açabilir.

  • Kaçıngan veya Kısıtlı Yiyecek Alımı Bozukluğu

Bazı çocuklar, herhangi bir yiyeceğin tadından, kokusundan, dokusundan veya renginden hoşlanmaz. Kimi çocuklar ise bazı yiyeceklerden korkar (boğulma, kusma, reflü gibi olası sonuçlardan duyulan korku nedeniyle). Kaçıngan veya kısıtlı yiyecek alımı bozukluğu, halk dilinde yemek seçme olarak bilinen durumla karşılaştırılmamalıdır. ‘Yemek seçme ‘ davranışı çocuklar arasında oldukça normal bir durumdur.

  • Anoreksiya nevroza:

Başlangıç yaşı daha çok ergenlik döneminde görülen anoreksiya, çocuklarda da kilo almaktan ya da şişmanlamaktan korkma olarak ortaya çıkar. Çocuk, kilo almaktan korktuğu için yeme alışkanlıklarını değiştirir ve genellikle yemek yemekten kaçınır. Vücudun ve gelişimsel sürecin ihtiyaç duyduğu besinler alınamadığı için çocukta ciddi sorunlar meydana gelebilir.

  • Tıkınırcasına Yeme Bozukluğu:

Tıkınırcasına yeme bozukluğu, çocuklarda olağandan çok hızlı veya çok yeme olarak ortaya çıkar. Çocuk aç değildir ancak dürtüsel olarak yemek yemek ister.

  • Bulimia Nervoza:

Tıkınırcasına yeme bozukluğuna benzeyen bulimia nervozada çocuk, normalde yiyebileceğinden çok daha fazlasını ister. Ancak bulimia nervozanın tıkınırcasına yeme bozukluğundan farkı, çocukta suçluluk hissinin oluşmasıdır. Çocuk çok fazla yemek yer ancak kilo almak istemediği için ardından tüm yediklerini kusmaya veya dışkı yoluyla vücuttan atmaya çalışır. Oldukça ciddi bir rahatsızlık olan bulimia nervoza için hem bir psikiyatrist ile hem de bir diyetisyenle koordineli bir şekilde çalışmak gerekir.

Beslenme Bozukluğunun Neden Olduğu Hastalıklar Nelerdir?

Çocuklarda görülen beslenme bozuklukları, ciddi hastalıklara neden olabilir. En sık rastlanan hastalıklar şu şekilde sıralanabilir:

  • Kwashiorkor

Kwashiorkor, çocuğun yetersiz beslenmesinden kaynaklanan bir protein eksikliği hastalığıdır. Kwashiorkor sonucu vücutta (özelliklerde eller, ayaklar ve yüzde) şişlikler meydana gelir. Saç ve ciltte değişiklikler görülür. Saç rengi açılabilir ve ciltte yamalar meydana gelir veya cilt pul pul dökülür.

  • Marasmus

Marasmus, yetersiz beslenmeden kaynaklanan ciddi bir hastalıktır. Yetersiz beslenme sonucu, vücut gerekli olan kalori, protein ve besin değerlerini alamaz. Çocukta meydana gelen yaralar, çok uzun sürede iyileşir. Marasmus rahatsızlığı olan bir çocuk, akranlarına göre oldukça zayıftır. Çocuğun derisi sürekli kurudur ve deri çok incedir. Çocukta kronik kabızlıkla birlikte sık sık ruh hali değişiklikleri görülür.

  • Anemi

Beslenme anemisi ciddi bir sağlık sorunudur. Çocuğun beslenme düzenindeki demir eksikliğinden kaynaklanır. Ciddi sorunlara yol açmaması için hem bir diyetisyenden destek almak hem de psikiyatrist ile görüşmek gerekir.

Çocuklarda Yeme ve Beslenme Bozukluklarında Nasıl Bir Yol İzlenmelidir?

Çocuklarda sık görülen beslenme sorunlarına karşı denenebilecek birçok strateji vardır. Soruna yönelik uygulama yapmak oldukça önemlidir.

  • Yalnızca belirli türdeki yiyecekleri yiyen çocuk

Çocuk sadece belirli gıdaları tüketmek istese de siz yeni yiyecekler sunmaya devam edin ancak çocuğu bu yemekleri yemesi için zorlamayın veya kandırmayın. Eğer çocuk sunduğunuz yiyecekleri yemiyorsa tıpkı yetişkinler gibi çocuğun da hoşlandığı ve hoşlanmadığı yemekler olduğunu kabul edin.

  • Sebze yemeyi reddeden çocuk

Sebzelerin sadece yeşil veya yapraklı olması gerekmez. Mısır, karnabahar, mantar, balkabağı, havuç gibi sarı, beyaz veya turuncu yapraksız sebzelere de şans verin. Sebzeleri tek başına servis etmek yerine soslar ekleyin.

  • Çiğnemeyi reddeden çocuk

Ebeveynler, çocuğun çiğneme için gereken oto-motor becerilere sahip olup olmadığını gözlemlemelidir. Çocuklar, ince doğranmış yiyecekleri yemeye alıştıkları için diğer gıdaları çiğnemek istemeyebilirler. Bu durumun üstesinden gelmek için gıda dokusunu kademeli olarak artırın.

  • Yavaş yemek yiyen çocuk

Porsiyon boyutlarının çok fazla olmadığından emin olun. Daha küçük bir porsiyon vermeyi ve çocuğunuz yemeği bitirdikten sonra daha fazlasını vermeyi deneyin. Dikkat dağıtıcı unsurları en aza indirin. Yemeklerden bir saat önce abur cubur yemesine ve içecek içmesine engel olun.

  • Ruminasyon, Pika belirtileri gösteren çocuk

Ruminasyon ve Pika sendromları, tedavi gerektiren rahatsızlıklardır. Bundan dolayı, vakit kaybetmeden konuya ilişkin tedavi sürecinin başlatılması gerekir.

  • Kwashiorkor, Marasmus ve Anemi belirtileri gösteren çocuk

Beslenme sorunlarının neden olduğu bu hastalıklar çocuğun fizyolojik gelişimini olumsuz yönde etkiler. Bundan dolayı, çocuğun yaşam kalitesinin artması adına hem diyetisyen ile hem de bir çocuk psikiyatristi ile çalışmak gerekir.

Çocuk Psikiyatri Desteği Ne Zaman Alınmalıdır?

Beslenme sorunu çocuğun yaşamını birçok açıdan etkiler. Bundan dolayı, aileler çocuklarını gözlemlemeli ve sorunlar sürekli hale gelmeye başladığı takdirde acilen psikiyatrik destek alınmalıdır.

İdeal kilo hesaplama

İdeal vücut ağırlığı; bir bireyin yaşına, cinsiyetine, vücut yapısına, kemik-mineral ağırlığına ve kas kitlesine göre, kendi sağlığını korumasını ve geliştirmesini sağlayacak vücut ağırlığıdır. İdeal vücut ağırlığı, kişiden kişiye göre değişir ve her bireyin kendisine özel bir ideal kilosu vardır.

 İdeal kilo hesaplamasında kullanılan birçok formül vardır. Bunların başında Beden Kitle İndeksi (BKI) (BMI) gelir. Beden kitle indeksine göre yaşa ve cinsiyete göre ideal kiloyu hesaplamak mümkündür. Yaş aralıklarına uygun ideal BKI oranları ile kişinin boy uzunluğunun cm cinsinden karesi çarpıldığında kişi ideal kilosunu hesaplayabilir. Ancak bu hesaplama sadece bir ön bilgi niteliğindedir. Çünkü ideal vücut ağırlığını etkileyen birden fazla faktör vardır ve bu faktörlerin bir kısmı bu hesaplamada göz ardı edilmektedir.
İdeal vücut ağırlığının belirlenmesinde kullanılabilecek ve BKI değerlerine göre daha yüksek güvenilirliği olan bir diğer yöntemde beden bileşim analizidir. Beden bileşimini hesaplayacak özel cihazlarla birlikte ideal vücut ağırlığı belirlenebilir. Beden bileşim analizi cihazları, biyoelektrik impedans analizi yöntemi ile çalışmakta olup, bu yöntem ile kişinin vücudundaki kas, su, kemik ve yağ miktarları da hem % cinsinden hem de kg cinsinden belirlenebilmektedir.

İdeal kilo, kişinin kemik yapısından ve kişinin kas kitlesi ağırlığından da etkilenir. Kemik yapısının ince, orta veya kalın olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Ayrıca kas kitlesi fazla olan profesyonel sporcular gibi kişilerin ideal kilosunun hesaplanmasında Beden Kitle İndeksi tek başına yeterli olamaz.

İshal

Çocuklarda mide-barsak enfeksiyonları, “gastroenterit” denilen, karın ağrısı, kusma, ishal ve ateş ile ortaya çıkan mide ve barsak iltihabına neden olur. Mide ve barsak enfeksiyonlarında ana bulgu ishaldir ve bulantı, kusma, ateş ve karın ağrısı ishale eşlik eder. Bu enfeksiyonların neden olduğu gastroenteritlere en sık virüsler, bakteriler ve bazen de parazitler neden olur.

En sık etken tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de virüslerdir.Virüsler içinde de Rota virüs, mide ve barsak enfeksiyonları sonucu ortaya çıkan gastroenteritin en sık nedenidir. Rota virüs, tüm dünyada her yıl milyonlarca kişiyi etkileyen bir virüstür. Birçok kişide rotavirus ishali selim seyrederken özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki çocuklarda ölümcül seyretmesi nedeni ile önemli bir halk sağlığı problemidir. Özellikle ince bağırsakları etkileyip, sıvı ve elektrolit emilimini bozarak vücuttan ciddi sıvı kaybına neden olur. Virüslerle oluşan gastroenteritler en sık kış aylarında ve özellikle Ocak ve Şubat aylarında görülmekle birlikte, yılın her döneminde ishaller ortaya çıkabilir. Anneden geçen koruyucu maddelerin 5 ay civarında azalarak kaybolması ve ek gıdalara geçiş dönemi nedeni ile 6-24 ay arası çocuklarda, anne sütü almayan bebeklerde viral gastroenteritler sık görülür. Rota virüs dışında Norwalk ve Kalisi virüs enfeksiyonları da virüslere bağlı mide-barsak enfeksiyonlarına neden olabilir. Ancak bu virüsler büyük çocuklarda ve erişkinlerde daha sık görülür. Uzamış viral gastroenteritlerde, yani ishal 14 günden daha uzun sürerse, etken genellikle adeno virüslerdir.

Bakterilere bağlı mide-barsak enfeksiyon etkenleri içinde en sık karşılaşılan mikroplar Koli baisli, Şigella, Salmonella, Kolera, Kampilobakter ve Yersinia’dır. Koli basisli, bakterilere bağlı ishallerin en sık nedenidir. Ani gelişen sulu ishal ve kramp şeklinde karın ağrısı ile ortaya çıkar. Altı aydan küçük bebeklerde huzursuzluk ve beslenme güçlüğünün eşlik ettiği sarı-yeşil renkli, kansız ve sümüksüz, iltihap hücresi (lökosit) içermeyen dışkı ile karakterizedir. Bbazı tipleri kanlı ishale neden olabilir. Basilli dizanteri etkeni olan Şigella ile oluşan bakteriyel gastroenteritlerin en tipik özelliği kalın barsağın son bölümlerinde oluşturduğu yaralar (ülserler) nedeni ile ortaya çıkan kanlı ishal, karın ağrısı ve havale geçirmedir. Tedavi edilmeyen akut vakalar 1-4 hafta süreyle bakteriyi kakayla çıkarırlar ve hastalığın yayılmasına neden olurlar. Salmonella enfeksiyonları çocuklarda gastroenterite neden olduğu gibi aynı zamanda gıda zehirlenmeleri ve tifoya da neden olur. Bu bakteriler ince barsağın son kısmı ile kalın barsağın ilk kısımlarına yerleşir ve barsakta çoğalırlar. En sık yaşamın ilk bir yılı içinde görülür. Bulantı, kusma, kramp tarzında karın ağrısı, ateş ve sulu ishale neden olur. Kaka genellikle kanlı değildir ve az miktarda iltihap hücresi görülebilir. Sağlıklı çocuklarda 2-7 günde kendiliğinden iyileşebilir. Yenidoğan ve 3 ayın altındaki bebeklerde ve vücut direncini düşüren ciddi hastalıklar ve ilaçlar kullananlarda ise ağır enfeksiyonlara neden olabilir. Kolera, çok şiddetli ishallere neden olan bir mide-barsak enfeksiyonudur. Ağır sıvı kaybı nedeniyle ölümlere neden olabilir.

Mide-barsak enfeksiyonlarına neden olan parazitler içinde amipli dizanteri etkeni olan Entamoeba histolitika, kalın barsağı etkiler ve kanlı ishale neden olabilir. Amipli dizanteri, ani başlayan karın ağrısı, sık ve çok miktarda sulu veya yarı sulu dışkılama ile şlar. Kolit yani kalın barsak iltihabı gelişirse kakada bol kan ve mukus bulunur. Diğer sık görülen parazit olan Giardia lamblia, oniki parmak bağırsağı ve safra yollarına yerleşir. Yağlı, sarı renkli ve köpüklü ishale neden olur.

Mide-barsak enfeksiyonları, fekal-oral yolla yani bakteriyi taşıyan kişinin kakası ile temas eden kişilerin elleri ve yedikleri ile mikrobu ağız yoluyla alması ile bulaşır. Bu enfeksiyon etkenlerini taşıyan kişinin dışkısıyla, yiyecekler ve eller aracılığıyla bulaşırken, kapı kolları, telefonlar, yuvalar, oyuncaklar da enfeksiyonun yayılmasında rol oynayabilir. Bu nedenle mide-barsak enfeksiyonlarından korunmanın en önemli yolu el yıkamak ve hijyen kurallarına uymaktır.

Karın ağrısı, ateş, kusma ve ishal şikayetleri ile gelen bir çocukta öncelikle akla mide-barsak enfeksiyonlarının neden olduğu gastroenterit gelmelidir. Tanıda kakada iltihap ve kan hücrelerinin varlığının ve yine kakada mide-barsak enfeksiyonuna neden olan mikropların araştırılması, vücutta genel olarak iltihap varlığını gösteren kan tetkikleri, sıvı kaybının neden olduğu önemli elektrolitlerin kayıpları mutlaka bakılmalıdır.

İshal ve kusma mide-barsak enfeksiyonlarının en önemli bulgularıdır ve bu yolla çocuklarda hayatı tehdit eden sıvı kayıpları meydana gelir. En önemli tedavi hastaların kayıplarının derecesine ve içeriğine göre gerekli sıvının eksiksiz ve acilen yerine konmasıdır. Özellikle küçük çocuklarda ve bebeklerde bu çok daha önemlidir. Ciddi sıvı kayıplarında hastanede yatarak tedavi gerekirken hafif sıvı kayıplarında evde tedavi yeterli olabilir. Virüslere bağlı enfeksiyonlarda antibiyotik tedavisi gerekmezken, bakteri ve parazitlerin oluşturduğu enfeksiyonlarda antibiyotik tedavisi gereklidir. Bağırsak hareketlerini etkileyerek ishali durduran ilaçlar çocuklarda kesinlikle kullanılmamalıdır. Çocuklarda mide-barsak enfeksiyonlarından korunma tedaviden daha önemlidir. Yapılan çok sayıda bilimsel çalışmada diğer birçok yararının yanında anne sütünün bu enfeksiyonlardan korunmada çok önemli olduğu saptanmış, uzun süre anne sütü alan çocuklarda almayanlara göre mide-barsak enfeksiyonunun çok az sayıda ortay çıktıpı ve olanlarda da daha hafif seyrettiği görülmüştür. Son yıllarda Rota virüs aşısı bulunmuş olup koruyuculuğu çok yüksektir. Dünyada ve ülkemizde yaygın olarak kullanılmaya başlanmış ve çok başarılı sonuçlar alınmıştır.

Endoskopi ve kolonoskopi


ENDOSKOPİ NEDİR?
Vücudun doğal açıklıklarından girerek iç organların iç yüzeylerinin gözlemlenmesine endoskopi denilir. Günümüzde hem tanı hem de tedavi amacıyla kullanılmaktadır.
Ağızdan girerek yemek borusu (özofagus), mide ve on iki parmak barsağının (duodenumun) incelenmesine üst gastrointestinal endoskopi denilir.

Anüsten (makattan) girilerek kalın barsağın son bölümünden (rektum) başlayarak tümünün incelenmesine kolonoskopi (alt gastrointestinal endoskopi) denilir.




ÜST GASTROİNTESTİNAL SİSTEM ENDOSKOPİSİ (GASTROSKOPİ)

Ucunda görmeyi sağlayan merceği ve içinde görüntüyü iletmeye yarayan optik kabloların olduğu silindir şeklindeki (çapı 7 ve 9 mm) bir aletin ağız yolundan yerleştirilmesi şeklinde yapılan işlem sonunda hastanın yutağı, yemek borusu, midesi ve 12 parmak bağırsağı görülerek incelenmektedir. Gerektiği durumlarda bu bölgelerden mikroskopik inceleme için örnek (biyopsi) alınmaktadır.

İşlemin yapılabilmesi için hastanın aç olması gerekmektedir. Kaç saat aç kalması gerektiği yaşıyla değiştiğinden randevuyu verirken en son ne zaman beslenmesi gerektiği tarafımızdan söylenecektir. Genel olarak, emen, mama ya da süt alan bebek ve küçük çocuklar (ilk 2-3 yaş) dışında gece 24’den sonra bir şey yememeli ve su dahil içmemelidir. Genellikle açlık süres, çocuklarda 4-6 saat arasında değişmektedir.

İşlem öncesi hastalarımız damardan verilen ilaçlarla uyutulmakta ve işlem bittikten sonra işlemle ilgili bir şey anımsamamaktadırlar. Bu uyutma anestezi (narkoz) değildir. Sedasyon denilen, sadece kısa süreli (işlem süresince, yaklaşık 10-15 dk) uyumayı sağlayan, işlem sonrası bu ilacın etkisini ortadan kaldıran bir ilaç ile de hastanın uyanmak için beklemesine gerek olmayan, yan etkisi hemen hiç olmayan bir şekilde yapılır. Aslında işlemin bulantı refleksini uyarması dışında ağrılı bir yönü bulunmamaktadır.
 
İşlem sonunda hasta 2-3 saat gözlenmekte ve uyanıp yiyebildiği görüldükten sonra taburcu edilmektedir.
ALT GASTROİNTESTİNAL SİSTEM ENDOSKOPİSİ (KOLONOSKOPİ)

Ucunda görmeyi sağlayan merceği ve içinde görüntüyü iletmeye yarayan optik kabloların olduğu silindir şeklindeki bir aletin makat yoluyla yerleştirilmesiyle yapılan işlemle hastanın kalın bağırsağı ince bağırsakla birleştiği yere kadar görülerek incelenmektedir. Gerektiği durumlarda bu bölgelerden mikroskopik inceleme için örnek (biyopsi) alınmaktadır.

İşlem öncesinde mutlaka hastanın bağırsak temizliğinin yapılması gerekmektedi. Bağırsak temizliğinin iyi olması için 3 gün öncesinden hasta posa bırakmayan diyete başlamalı ve bu dönemde bağırsak boşalmasını sağlayan ilaçlar almalı ve lavman (makattan verilen ilaç ile kalın bağırsağın temizlenmesi) kullanmalıdır. Hangi ilaçları, hangi dozda alacağı randevu sırasında tarafımızdan size söylenecektir. İşlemin yapılacağı gün kalın bağırsaklarda görüntüyü engelleyecek dışkı kalmamasıiçin bu uygulamalar mutlaka yapılmalıdır.

İşlemin yapılabilmesi için hastanın aç olması gerekmektedir. Kaç saat aç kalması gerektiği yaşıyla değiştiğinden randevuyu verirken en son ne zaman beslenmesi gerektiği tarafımızdan söylenecektir. Genel olarak, emen, mama ya da süt alan bebek ve küçük çocuklar (ilk 2-3 yaş) dışında gece 24’den sonra bir şey yememeli ve su dahil içmemelidir. Genellikle açlık süres, çocuklarda 4-6 saat arasında değişmektedir.

İşlem öncesi hastalarımız damardan verilen ilaçlarla uyutulmakta ve işlem bittikten sonra işlemle ilgili bir şey anımsamamaktadırlar. Bu uyutma anestezi (narkoz) değildir. Sedasyon denilen, sadece kısa süreli (işlem süresince, yaklaşık 10-15 dk) uyumayı sağlayan, işlem sonrası bu ilacın etkisini ortadan kaldıran bir ilaç ile de hastanın uyanmak için beklemesine gerek olmayan, yan etkisi hemen hiç olmayan bir şekilde yapılır. Aslında işlemin bulantı refleksini uyarması dışında ağrılı bir yönü bulunmamaktadır.

İşlem sonunda hasta 2-3 saat gözlenmekte ve uyanıp yiyebildiği görüldükten sonra taburcu edilmektedir.


Yaşa göre kilo ve boy değerleri (persantil)

Çocuk sağlığı izleminde yaygın olarak kullanılan yöntem, ölçümlerin persantil eğriler olarak gösterilmesidir. Bu eğriler her ulusa göre belirlenir. Bu eğrilerde 3. ve 97. persantil arasındaki değerler normal kabul edilir. Tek bir ölçüm ile elde edilen bilgi çok sınırlıykan belirli aralarla yapılan izlemden elde edilen bilgi çok değerlidir.

Belirli aralarda yapılan ölçümlerde beklenen, çocuğun 3-97. persantil aralığına düşen değerinin yaş arttıkça izlediği çizgiden saparak aşağı veya çok yukarı değerlere ulaşmamasıdır. 50. persantil ortalama çocuk ölçüsünü gösterirken 3. persantil en kısa veya en zayıf normal çocuğu, 97. persantil en uzun veya en kilolu normal çocuğu gösterir. Örneğin bir çocuğun boy uzaması cinsiyetine uygun persantil eğrisinde 3-10. persantil aralığında devam ediyorsa bu çocuğun büyümesi normal ancak alt sınırda kabul edilirken, 50-75. persantil aralığında iken takip eden aylarda boy uzaması 25-50. persantil aralığına düşen bir çocukta bu durum büyümeyi etkileyen bir hastalık durumunun ilk habercisi olabilir.






Çölyak hastalığı

Çölyak hastalığı nedir?
Çölyak Hastalığı ince bağırsağın, GLUTEN adlı proteine karşı ömür boyu süren ve kronikleşen alerjisi, hassasiyetidir. Buğday, Arpa, Çavdar ve Yulaf gibi tahıllar GLUTEN içerir. Alınan gıda, ince bağırsakta bileşenlerine ayrıştırılıp bağırsak mukozası üzerinden kana karışır. Vücudumuzun yeterince gıda alabilmesi, ince bağırsakta çok sayıda bulunan ve VİLLUS çıkıntıları olarak adlandırılan kıvrımlar tarafından sağlanır. Çölyak Hastaları glutenli yiyecekler tükettiklerinde bağırsak mukozasında alerji nedeniyle villus çıkıntıları ve kıvrımları tahrip olarak azalır ve küçülürler. Böylece bağırsak yüzölçümü gittikçe azalır ve alınan gıdalar emilemez hale gelir. Sonuçta beslenme yetersizliği, arkasından da hastalık belirtileri ortaya çıkar.
 

Belirtileri
-Karın Bölgesinde öne doğru şişkinlik
-Yaşa göre kilo azlığı
-Kas zayıflığı
-Kansızlık
-Dışkıda anormallik, büyük tuvalet ihtiyacı artması
-Kusma
-Bezginlik
-İştahsızlık
-Büyüme geriliği
-Ağız içinde oluşan aftlar
-İştahsızlık, gaz şikayetleri
-Eklem ve kemik ağrıları
-Sinirlilik
-Ciltte kaşıntılı döküntüler

Çölyak hastalığı ile ilişkili hastalıklar
Atrofik gastrit
Addison hastalığı

Alopecia
Kolit (özellikle mikroskopik / lenfositik kolit)
Konjenital kalp kusurları
Dermatit herpetiformis
Down sendromu
Hypo-splenia
IgA nefropati I
nfertilite ve düşük nüks
Karaciğer enzim bozukluğu
Nörolojik hastalıklar (nöropati, ataksi, hafıza bozukluğu, migren, epilepsi, ya da kas sertliği dahil)
Primer biliyer siroz
Sedef hastalığı
Sarkoidoz
Serum IgA eksikliği
Sjogren sendromu
Tiroid hastalığı (otoimmun hipo-veya hiper-thyroidism)
Turner sendromu
Tip 1 diyabet
Vaskülit Williams sendromu
Bağırsak kanseri ve Lenfoma gibi hastalıklar
 
Normal endoskopi ve patoloji (üstte) / Çölyaklı hastanın endoskopisi ve patolojisi (altta)
Tanı yöntemleri
Çölyak hastalığının insan sağlığı üzerinde önem taşıyan birçok değişimlere neden olmasından dolayı doğru teşhisi önemlidir. Çölyak hastalığı her yaşta teşhis edilebilmektedir. Çoğunlukla belirtiler ilişkili bir başka hastalığı da düşündürmektedir. Erken osteoproz, kansızlık, teşhis edilmemiş Laktoz alerjisi gibi. Kan testleri ve sonrasında ince bağırsak biyopsisi ile kesin tanı konulmaktadır.
Çölyak Hastalığı Alerji Testleri, Rezonans ve Homeopati v.b yöntemlerle teşhis edilemez.
 
Tedavi
Çölyak hastalığının tek tedavisi GLUTENSİZ sıkı bir diyettir. Diyetin sıkı bir şekilde uygulanması ile düzleşen ince bağırsak yüzeyi normal şeklini ve işlevini tekrar kazanmaktadır. Çok az miktarda alınan gluten bağısaklardaki tahribatın tekrarlamasına neden olur.
Glutensiz sıkı bir diyetin uygulanması süesince Çölyak hastasının genellikle bir şikayeti olmaz. Beslenme tarzının değiştirilmesinin ardından genelde kısa b ir süre içerisinde şikayetler belirgin şekilde azalır. Şikayetlerin tamamen kaybolma süresi ince bağırsaktaki tahribat derecesi, hastanın yaşı, ve diğer faktörlere göre değişkenlik gösterebilir.
Gluten içeren gıdalardan kaynaklanan, hissedilebilir şikayetler çoğunlukla uzun süreler sonrası hatta bazen yıllar sonra kendini gösterir. Diyetin bozulması ya da terk edilmesi tedavi edilmesi çok daha zor olan ağır hastalıklara neden olabilir.
Diyetin uygulanmasında yapılan ihlal ya da ihmallere rağmen hasta tarafından hissedilebilir şikayetlerin oluşmaması, asla glutensiz diyetten vazgeçilmesi anlamına gelmez.
 

Kesinlikle yasak gıdalar
Buğday, arpa , çavdar ve yulaf katkılı her türlü ürün (Un, bulgur, irmik, makarna, şehriye, kuskus kepek gibi). Galeta ununa, una batırılarak kızartılmış tavuk balık gibi et ürünleri. Malt kullanılan içecekler, bira votka cin v.b. Hazır çorbalar, pilav, köfte, pane harçları. Gluten içeren çikolata ve sakızlar.

Gluten içermeyen güvenli gıdalar
Mısır, Pirinç, Patates, Kestane unu, Nohut unu, Soya unu, üzüm çekirdeği unu, tapioka, Yumurta, Reçel, Bal, Baharat ve bitki içermeyen sirke çeşitleri, meyve sirkesi, Balık, balık konserveleri (Una batırılmamış baharatlanmamış taze veya dondurulmuş balık. Kendi suyunda ya da yağında balık konserveleri, midye karides yengeç v.b (Una batırılmamış, daha önce unlu gıdalar kızartılmış yağda kızartılmamış). Domates ve tuz içeren salça. Tüm işlenmemiş, kabuklu kuru yemiş türleri yer fıstığı ay çekirdeği kabak çekirdeği badem (Paketlenenler ve işlenmiş olan,tuzlanan kuruyemişler gluten içermektedir). Kümes hayvanları etleri, sığır dana kuzu etleri (Una batırılmamış ve baharatlanmamış olmalıdır). Tüm Sebze çeşitleri. Tüm Meyve çeşitleri. Bakliyatların tüm çeşitleri. Kuru fasulye,mercimek, nohut, kırmızı ve yeşil mercimek, barbunya, soya fasulyesi, börülce gibi. Tüm katı ve sıvı yağ çeşitleri, Tüm şeker çeşitleri (Toz şeker, pudra şekeri, kahverengi şeker).

Çölyak hastalığının uzun vadedeki riskleri
Çölyak hastalığının uzun dönem sonuçları kötü beslenme ve besin emiliminin bozukluğu ile ilgilidir. Tedavi edilmemiş çölyak hastalığı kronik kötü sağlık, osteoporoz, kısırlık, düşük, depresyon gibi rahatsızlıklara yol açabilir. Ayrıca ince bağırsak kanseri ve lenfoma gibi rahatsızlıkların ortaya çıkma riski artar. Çocuklarda, boy kısalığı ve davranışsal sorunlar, gelişim eksikliğine neden olabilir.

Vücut kitle indeksi (VKİ)

Vücut kitle endeksi nedir?
Doktorlar obeziteyi klinik olarak tanımlamak için kilogram olarak hesaplanan vücut ağırlığının metre olarak hesaplanan boyun karesine oranlanması (kg/m2) ile elde edilen Vücut Kitle indeksi (VKI) ya da İngilizce adıyla "Body Mass Index"(BMI) değerini kullanmaktadırlar. Örneğin; 71.5 kg ağırlığında ve 1.65m boyunda bir bireyin vücut kitle indeksi; 71.5/ (1.65)2 ; 71.5/ 2.72= 26.28 kg/m2' dir. Buna göre vücut kitle indeksi (VKİ)'nin 25'in üzerinde olduğu kişiler aşırı kilolu (overweight), 30'un üzerinde olanlar obez (şişman) olarak tanımlanmaktadır. VKİ'nin 40 kg/m2 üzerinde olduğu durumlarda ise acilen önlem alınması gereken, her türlü metabolik, vasküler ve diğer komplikasyonlara açık olup büyük risk altında olan Morbid (ölümcül) Obezite'den bahsedilir.
VKİ değeri yaş ve cinsiyetten bağımsızdır

Vücut kitle indeksi değerleri
18.5 kg / m²'nin altında olanlar: Zayıf
18.5-24.9 kg / m² arasında olanlar: Normal kilolu
25-29.9 kg / m² arasında olanlar: Fazla kilolu (Overweight)
30-39.9 kg / m² arasında olanlar: Obez (şişman)
40 kg / m²'nin üzerinde olanlar: İleri derecede obez (Morbid obez)

Beslenme hastalıklarının tanısında belirti ve bulgular

Genelde  beslenme bozukluğu sıklıkla aylar veya yıllar boyunca yavaş yavaş gelişmektedir. Vücudun besleyici madde stoğu tükendikçe hücresel düzeyde değişiklikler oluşmaya başlayarak biyokimyasal süreçleri olumsuz etkileyebildiği gibi vücudun enfeksiyonlarla savaşma kabiliyetini zayıflatır. Zamanla aşağıdakiler gibi çeşitli belirtiler ortaya çıkmaya başlar:

  • Anemi
  • Kilo kaybı, kas kitlesinde azalma ve güçsüzlük
  • Kuru, pul pul olmuş deri
  • Ödem
  • Doğal rengini kaybetmiş saçlar
  • Kırılgan ve şekli bozuk (kaşık tırnak) tırnaklar
  • Kronik ishal
  • Yara iyileşmesinde yavaşlama
  • Kemik ve eklem ağrısı
  • Büyüme geriliği (çocuklarda)
  • Zihin bulanıklığı ve huzursuzluk gibi zihinsel değişiklikler
  • Guatr
Belli besleyici maddelerde eksiklik karakteristik hastalık belirtilerine neden olabilmektedir. Örneğin,  B12 vitamini eksikliği el ve ayaklarda (sinir hasarına bağlı) karıncalanma, uyuşma ve yanma hissine yol açabilmektedir. A vitamini eksikliği ise gece körlüğü, ışığa karşı aşırı duyarlılığa; D vitamini eksikliği ise kemik ağrısı ve şekil bozukluklarına neden olabilmektedir. Hasta belirtilerinin şiddet derecesi eksikliğin yoğunluk ve süresine bağımlıdır. Kemik ve sinirlerde oluşan bazı değişiklikler geridönüşsüz olabilir.

Beslenme hastalıklarının tanısında laboratuar testleri


Doktor laboratuvar testi sonuçlarında anlamlı anormallikler oluşmadan önce beslenme bozukluğunun sıklıkla farkına varacaktır. Fizik muayene sırasında doktorlar hastaların genel görünümünü, tenlerini, kas tonüslerini, vücut yağlarının miktarını, boylarını, kilolarını ve yemek yeme alışkanlıklarını değerlendirecektir. Doktorlar çocukların normal gelişme ve büyüme hızlarına bakacaktır.
Beslenme bozukluğu belirtileri varsa doktor hastanın kan hücreleri ve organ fonksiyonunu değerlendirmek için genel laboratuvar tarama testlerini isteyebilir. Spesifik vitamin ve mineral eksikliklerini araştırmak için tek tek ilave testler de istenebilir. Genel olarak beslenme bozukluğu ve/veya spesifik eksiklikler belirlenmişse tedaviye yanıtı izlemek için laboratuvar testleri yapılabilir. Bir kronik hastalık nedeniyle beslenme bozukluğu olan kişinin beslenme durumunun düzenli aralıklarla izlenmesi gerekebilir.Hastaneye yatırılan hastaların beslenme durumları sıklıkla hastaneye kabul edilmeden önce ve kabul sırasında değerlendirilmektedir. Bu değerlendirme hasta öyküsü, bir diyetisyenle görüşme ve laboratuvar testlerini içerebilir. Bu testlerin sonuçları olası beslenme yetersizliğini gösterdiği takdirde hastalara cerrahi veya başka işlemden önce beslenme desteği sağlanabilir ve derlenme dönemi sırasında hasta düzenli aralıklarla izlenebilir.

Laboratuvar testleri aşağıdakileri içerebilir:
Genel tarama ve izleme için:
  • Lipitler
  • Tam Kan Sayımı
  • Kapsamlı Metabolik Panel
  • Albumin
  • Total protein
 Beslenme durumu ve yetersizlikleri:
  • Prealbümin (beslenme bozukluğunda azalır; yükselme ve azalması hızla gerçekleşir; tedaviye kısa süreli yanıtı belirlemede kullanılabilir)
  • Demir testleri  (Demir, Total demit bağlama kapasitesi ve  Ferritin)
  • Vitamin ve mineraller (B12 ve Folat, Vitamin D, Vitamin K, Kalsiyum ve Magnezyum)
Laboratuvar testleri dışında yapılacak tetkikler: 
İç organların sağlıklı olma durumunu, kaslar ve kemiklerin gelişmesini  değerlendirmeye yardımcı olmak için radyografik taramalar istenebilir. Bu testler aşağıdakileri içerebilir:
  • Radyolojik incelemeler
  • Bilgisayarlı Tomografi
  • Manyetik Rezonans Görüntüleme

Perkütan endoskopik gastrostomi (PEG)


Çeşitli kronik hastalığı nedeni ile (nörolojik problemi olan spastik hastalar, SSPE hastaları, kanserli çocuklar, kistik fibrozis, yarık dama, doğuştan yemek borusunun tıkanıklıkları gibi) ağızdan normal beslenemeyen çocukların Uzun dönemli enteral (sindirim sisteminden) beslenmeler için perkütan endoskopik gastrostomi (PEG) (Karından mideye tüple beslenme) gereklidir
PEG işlemi ameliyatsız, endoskopi kullanılarak karın duvarından mideye özel beslenme tüpü takılmasıdır. Günümüzde teknolojinin ve tıppın ilerlemesi ile eskiden ameliyatla yapılan bu işlem artık tüm yaş gruplarında ameliyatsız, çocuk gastroenteroloji uzmanları tarafından endoskopi ile yapılabilmektedir.
Mideden beslenmesinde sakınca olan çocuklarda (özellikle ağır refüsü olan ve mideden yemek borusuna ve akciğerlere kaçak olması nedeniyle ciddi kusmaları ve zatürre atakları geçiren çocuklarda) uzun süreli ince barsakla beslenme gerektiğinde PEG-J (PEG tüpü içinden barsağa takılan bir tüple ince barsak içine beslenme) veya PEJ (direk karın duvarından ince barsağa tüp takılması ile beslenme) kullanılır.

PEG İLE BESLENECEK HASTALARDA KULLANILACAK MAMA TİPLERİ VE SEÇİMİ:
1. Süt çocukluğu dönemi:
a. anne sütü: Özellikle altı aydan küçük çocuklarda ilk seçenektir. Anne sütü ile beslenen çocuk yeterli kilo alamadığında glukoz polimerleri, yağ emülsiyonları içeren özel mamalarla ya da diğer bebek mamaları ile desteklenebilir.  
b. bebek mamaları: Normal bebek mamaları tüple enteral beslenmede de kullanılabilirler. Çocuk kilo alamadığında mama glukoz polimerleri ile zenginleştirilerek verilebilir. Bu amaçla polimerik mamalar kullanılır. Bunlar tam protein ve kompleks karbonhidrat içeren mamalardır. Mide, barsak , safra yolları ve pankreas fonksiyonları normal çocuklar içindir. Yağ genellikle trigliserittir
c. Özel mamalar (elemental mamalar):  Besleyicileri elementer şekilde yani proteinleri daha küçük protein şekline parçalanmış veya aminoasitlere kadar ayrılmıştır. Böylece sindirilmesi çok kolaylaşmış mamalar ortaya çıkar. Karbonhidratlar glukoz veya laktozun dışında diğer bazı daha küçük karbonhidrat molekülleri halindedir. Yağ içeriği ise ağırlıklı olarak orta zincirli yağ asitleri, esansiyel yağ asitleri ve az miktarda uzun zincirli yağ asitlerinden oluşur. Mide, barsak, safra yolları ve pankreasta  fonksiyonel veya anatomik bozuklukların varlığında kullanılır.
d. Modüler mamalar: İnatçı ishal ve kısa barsak sendromu olan süt çocukları küçük molekülere parçalanmış protein içeren mamaları da tolere edemeyebilirler. Modüler diyette kullanılacak protein kaynakları vardır. Bunlara da uygun karbonhidrat ve yağ eklenerek çocuğun sindirimine uygun bir diyet hazırlanabilir. Doğuştan metabolizma bozukluklarında da değişik  modüler mamaların kullanılması gerekir.
2. Büyük çocuk:
Önceleri bu çocuklara büyükler için yapılmış mamalar değiştirilerek verilirdi. Günümüzde 1-5 yaş grubu ve okul çocuklarının  enteral beslenmesine uygun tüple beslenme için özel mamalar imal edilmektedir. Ancak on yaş ve üzerindeki çocuklara yetişkinler için yapılmış mamalar verilebilir.

TÜPLE BESLENME SIRASINDA SIK GÖRÜLEN PROBLEMLER VE ÇÖZÜMLERİ:
1. Tüp tıkanması: Hastaya/aileye tıkanmayı önlemek için tüpü sık yıkamanın önemi öğretilmelidir. Beslenme tüpü her 4-6 saatte bir 30-50 ml ılık musluk suyu ile yıkanmalıdır. Ayrıca beslenme tüpü ilaç verilmesinden önce ve sonra yıkanmalıdır. Dönüşümlü olarak hafif basınç ve geri çekme ile ılık su kullanımı tıkanmaların çoğunu açar. Ancak kazein pıhtısını çözmede sitrat veya limon suyu daha yararlıdır. Kolayca açılmayan bir tüp hemen değiştirilmelidir.
2. Aspirasyon (beslenme ürününün solunum yollarına kaçması): PEG ile beslenen çocuklarda altta yatan bir reflü durumu varsa, bunun sonucunda kusma nedeni ile aspirasyon olabilir. Böyle bir risk olduğunda PEG ile beslenme PEG-J'ye çevrilir.
3. İshal: Uygun olmayan beslenme ürünü ve fazla verilmesi ishale neden olabilir. Ancak her çocukta olabileceği gibi, mikrobik ishal olabileceği de akıldan çıkarılmamalı, ishal olan çocuklarda mutlaka kaka tahlili yapılarak gerektiğinde ilaç tedavisi başlanmalıdır. Eğer mikrobik bir ishal yoksa beslenme ürünü farklı uygun bir ürünleri değiştirilip miktarı tekrar ayarlanmalıdır.
4. Kabızlık: Sıvı ve lif alımının artırılması Laksatif (barsak düzenleyici, kakayı yumuşatıcı ilaçlar) kullanılması Düzenli egzersiz programı Motilite (sindirim sisteminin hareketlerini) düzenleyici ilaçlar 4. Enfeksiyon: Besinlerin sterilitesine, beslenme torbası, seti ve enteral tüplerin kullanımında hijyene çok dikkat edilmesi


YAŞAM KALİTESİ: PEG ile beslenmenin bir çok hastada ömrü uzattığı şüphesizdir. Altta yatan hastalığın şiddetine rağmen yaşam kalitesini arttırır. Bu artışın ne kadarının daha iyi beslenme durumundan, ne kadarının aspirasyon ve yutma güçlüklerine bağlı korku ve rahatsızlığın azalmasından olduğu tam olarak bilinemez. İngiltere’de yapılan bir çalışmada enteral beslenme uygulanan çocukları olan ebeveynlere sorulduğunda çocuklarının enteral beslenme uygulanmaya başladıktan sonra daha mutlu olduğunu belirtmişler, bazı ebeveynler de çocuklarına artık bir şeyler yedirmeye çalışmakla vakit geçirmedikleri için bir özgürlük hissinden bahsetmişlerdir. Tüm çalışmalarda çocukların tüple beslenmeye geçişinden sonra kilo almalarının sağlandığı, genel sağlık durumlarının daha iyiye gittiği gösterilmiştir.

EVDE PEG İLE BESLENME: 
Yutma, yeme fonksiyonlarındaki bozukluk kalıcı ise, bazen tüm yaşam boyunca beslenme desteği gerekebilir ve bu amaçla ev koşullarında tüple beslenme desteği ile SSPE’li çocukların beslenme sorunları çözülmüş olur. Ağızdan beslenmenin yeterli olmadığı veya hiç ağızdan beslenemeyen, sisndirim sistemi tam veya kısmen işlevsel olan ve uzun süre hastanede yatması gerekmeyen hastalarda evde tüple beslenme uygulamaları tercih edilmelidir. Birçok gelişmiş ülkede evde yapay-tüple beslenme rutin bakım şekli haline gelmiştir. Çünkü hastanedeki tedaviden daha ucuz olduğundan maliyet azalmakta, yaşam kalitesi artmakta, hasta aileye yakın olmakta, sosyal yaşam mümkün olduğunca normale yakın bir düzeyde sürdürülebilmektedir.
 

Merhaba!

Takip edin...

Canlı yayın ve videolar başladı!

Tüm videolar

×